Saturday, April 10, 2010

Aksam Gazetesi Roportaj: Israil-Turkiye,Ortadogu,Amerika



Aksam Gazetesinde Yayinlanan roportaj.

6 comments:

  1. Original roportajin neredeyse yarisi yayinlanmis. Roportajin tamami asagida:

    ReplyDelete
  2. TÜRKİYE İSRAİL’İN VAZGEÇEMEYECEĞİ 3 ÜLKEDEN BİRİ

    Orta Doğu sorunları ile son dönemde yakından ilgilenmeye başlayan ve Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerinde aracı olan Türkiye, 2008'deki Gazze saldırısı sonrasında da aktif bir rol üstlendi. Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki “One minute” çıkışıyla had safhaya ulaşan İsrail ile gerginlik Ocak ayında yaşanan başka bir kriz ile perçinlendi. Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin Ankara ziyareti sırasında Erdoğan'ın İsrail'e yönelik sert açıklamalarına karşı "Türkler İsrail devletine vaaz verecek en son kişiler" yanıtı geldi. Ardından İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'un bir TV dizisindeki İsrail karşıtı bölümlerle ilgili dışişleri bakanlığına çağrılmasıyla “alçak kanepe” krizi yaşandı. Sonrasında Danny Ayalon'dan bu kabalık nedeniyle özür geldi. Ve son olarak ta Erdoğan’ın “İsrail bölgede barış için tehdittir” açıklamaları ve İsrail dışışleri bakanı Liberman’ın “Erdoğan Kaddafi ve Chavez’e benzemeye başladı” açıklamları iki ülke arasındaki gerginliği iyice tırmandırdı... Amerika'nın çeşitli üniversitelerinde İslam ve Yahudilik tarihleri ile Modern Orta Doğu konularında araştırma yapan ve dersler veren Dr. Cengiz Şişman ile İsrail, Türkiye, Ortadoğu ve Amerika ilişkilerini konuştuk.

    İSRAİL VE ARAP REJİMLERİ ENDİŞELİ, ARAP HALKLARI HAYRAN
    - Türkiye'nin Orta Doğu'daki rolü ne yönde değişti?

    - Türkiye'nin son on yılda girdiği süreç, Türkiyedeki dengeleri değiştirdiği gibi bölgede son yüzyılda kurulan dengeleri de değiştiriyor. Önce sömürgeci güçler tarafından kurulan ve daha sonra çoğu seküler prensipler üzerine inşa edilen otoriter ve yarı otoriter rejimler ciddi meşruiyyet sorunlari yaşıyorlar. Muhalefet genelde islamcı ideolojiler etrafında toplanıyor. Rejimler demokratik bir sürece girdiğinde de bu kapıdan ilk giren islamcılar oluyor. Demokratik ve seküler bir gelenekten gelen Türkiye İslamcılarının sistemle uyuşması nisbeten kolay olurken, benzeri gelenekten gelmeyen Arap dünyası islamcılarının sistemi ileride ciddi şekilde zorlayacakları ve baskıcı rejimler kuracakları ihtimal dahilinde. Bunun en bariz örneği Hamas. Öte yandan özellikle Körfez Ülkeleri merkezli demokratik istekleri olan yeni bir orta-sınıf ortaya çıkıyor. Bu yüzden demokratik ve islami bir Türkiye modeli hem Batıda hem de İslam dünyasında kah endişe kah hayranlıkla takip ediliyor. Endişe edenlerin başında İsrail ile Arap rejimleri; hayranlık duyanlar ise bölgedeki İslamcılar, rejimlerinden memnun olmayan halklar ile muhalif entelektüeller.

    DAVUTOĞLU ENVER PAŞA GİBİ GÖRÜLÜYOR
    - Türkiye'de eksen değişmesi denilerek eleştirilen dış politikadaki bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

    - Adı resmen konmasa da dış politikasında Yeni-Osmanlıcı bir vizyon görmek mümkün. Bu yıllardır sağ ve islami kesimin hayalini kurduğu bir şeydi. Bu anlamda Türkiye'nin 80 yıllık geleneksel siyasetinden bir ayrılma tabi ki söz konusu. Batı dünyasında on yıllar boyu milim milim kat edilen yol, Doğu dünyasında baş döndürücü bir hızla alınıyor. Bunun önemli sebeplerinin birisi Türkiye'nin bölge ile Osmanlı ve İslam ortak geçmişinin olması. Bu geçmiş biraz karmaşık. Araplar arasında Mekke Şerifi Hüseyin gibi Osmanlıyı yıkmak isteyenler olduğu gibi, modern Türk pedogojisinin kurucusu sayılan Satı al-Husri ya da pan-İslamist Şekip Aslan gibi imparatorluğun yıkılmasına karşı olanlar da vardı. Cumhuriyetin kurucu elitinin Osmanlı son dönem aydın ve bürokratları olduğu gibi Arap ülkelerinin çoğunun ilk yönetici elitleri Osmanlı Arap eşrafı idi. Bunlar ortak bir kültür ve dil sağlıyor. Gelişmelerin baş aktörü olan Davutoğlu evvelden beridir bazılarınca Enver Paşa gibi hayalperest görülse de şartların da uygunluğu ile şu anda oldukça başarılı bu dili kullanmada. Sayın Davutoğlunu şahsen de tanıdığım kadarı ile mutedil, sabırlı, prensipli ama bir o kadar da inatçı olması başarısının arkasındaki etkenlerden.

    ReplyDelete
  3. TÜRKİYE ARTIK ‘ARAÇ’ DEĞİL, ‘MODEL ORTAK’
    - Türkiye'nin değişen bu rolü ABD tarafından nasıl karşılanıyor?

    - Amerika için Komünizmden sonra bölge istikarı için en büyük tehlike siyasi İslam oldu. Ortadoğu’yu bir türlü çözemiyolar ve ne yapılması gerektiği hususunda fikir ayrılıkları var. Bu yeni şartlarda gedikli Batı müttefiki olan Türkiye’nin “ılımlı İslamı” siyasi islama karşı bir kalkan olarak kullanılması her zaman tartışılmıştır. Bu bağlamda AKP ve Gülen Hareketinin temsil ettiği İslamın desteklenmesini iddia edenler var. Ancak tezkere olayında da olduğu gibi Türkiye Soğuk Savaş'ın Türkiye'si değil. Kendine biçilen her rolü sorgulamadan oynamıyor. Zaten Obama'dan sonra Türkiye'yi “araç” olarak değil “model ortak” olarak görenler daha fazla. İslam dünyasındaki sorunlarını çözmek için prestijli bir İslam ülkesine ihtiyacları var. Bu da ortadoğuda yıldızı parlayan Türkiye. Derslerimdeki Amerikalı çocuklar bile görebiliyor bunu.


    İSRAİL’İN VAZGEÇEMEYECEĞİ 3 ÜLKE: AMERİKA, ALMANYA, TÜRKİYE
    - Türkiye'nin Orta Doğu'daki yeni konumu İsrail'de nasıl karşılanıyor ve yaşananlar İsrail'in buna tepkisi mi?

    - Endişelendikleri çok açık. Endişenin en temeli Türkiye'nin giderek İslamileşmesi ve Hamas ve İran ile yakınlaşması. Türkiye de artan anti-İsrail duyguları anlamak ve tersine çevirmek için toplantılar yapıyorlar. İsrail için dünyada vazgeçemeyeceği üç ülke var: Amerika, Almanya ve Türkiye. Bunlardan herhangi birinin desteğini kaybetmek bölgede zaten tutunmakta zorluk çeken İsrail'in işinin çok daha zorlanması ve tarihsel bir dönemece girmesi demektir. İsrail 2000 yıllık bir dini bir miti ya da hayali, 80 küsür ülkeden gelen 5-6 milyon insanla küçükcük bir ülkede gerçekleştirmeye çalışıyor. Silah ya da ekonomik üstünlük 50 yılda ortak bir devlet kültürü yaratmaya yetmez. Son 20-30 yıldır ülkeyi yöneten zayıf koalisyonların bir sebebi de ülkenin geleceği ile ilgili derin fikir ayrılıkları. Yine de ne kadar kızgın olursa olsunlar Türkiye ile diplomatik ilişkileri iyi tutmak için İsrail daha fazla gayret ediyor. Ama halk düzeyinde aynı şeyi söylemek mümkün değil. İsrail’den gelen turist %44 düştü 2009’da mesela. Son krizlerin hepsinde İsrail halkı arasında çok büyük bir hayal kırıklığı ve kızgınlık olsa da resmi düzeyde bu söylemin ateşini mümkün olduğu kadar düşürmeye çalışıyorlar. Aşırı sağcı Liberman’ın çıkışları bir istisna. Bu kadar sorunlu ve hassas bir dönemde bu kadar radikal birinin dışişleri bakanı olmasını yanlış görenler de var İsrailde. Dolayısı ile Liberman’ın çıkışlarını ya da Başbakan Erdoğanın rutinleşen İsrail eleştirilerini İsrail-Türkiye ilişkilerinin geneline maaletmek doğru değil.

    ReplyDelete
  4. - "One minute krizi" tam olarak neydi ve İsrail ile ilişkilere yansıması nasıl oldu?

    Bu kriz üzerine çok şey yazıldı çizildi. Ama şurası kesin ki, bu bir anlık kızgınlık değil. Bunun sebebini Türkiye'deki son otuz yılın İslami hareketlerinin gelişmesinde aramak lazım. İsrail-Filistin meselesi dünyadaki İslami hareketlerin ve siyasi İslam kimliğinin oluşmasının en önemli faktörlerinden birisi. Çünkü İslami hareket mensupları, İsrail'i Batı sömürgeciliğinin Orta Doğudaki en somut uzantısı olarak gördüler. 80'lerden bu yana dünyada ve Türkiye'de yapılan İslamcı gösterilerde yakılan İsrail ve Amerikan bayraklarının, İsrail ve Amerika aleyhtarı sloganların haddi hesabı yoktur. AK Parti kadrosunda bulunan birçok kimse ya vakti zamanında bu gösterilerde bulunmuşlardır ya da bunlardan haberdardırlar. Sayın Erdoğan'ın bu tepkisi yılların öfkesinin dışa vurumudur. Dolayısı ile İsrail ile ilgili olan tavırda ve Filistin olayına gösterilen ilgide duygusal yanlar da var. Ama eğer tutarlı olunmak ve her türlü zulüm eleştirilmek isteniyorsa o zaman İran'daki susturulan muhalefet hakkında da, Suudi Arabistan'daki kadın hakları ihlallerinden de, ya da Irak'ta her gün birbirini öldüren Sünni ve Şii gurupların şiddetinden de eşit derecede bahsetmek gerekir. Aksi takdirde bir yanda “komşularla sıfır problem politikası" izlenirken, İsrail'e hiç alttan alınmamasını izah etmek mümkün olmaz.

    - Türkiye-İsrail ilişkileri Türkiye Yahudileri tarafından nasıl değerlendiriliyor?

    - Günümüzde Türkiye'de 20 bin küsur Yahudi kaldı. Ama Israilde ve dünyanın çeşitli yerlerinde 100-150 bin civarında Türkiye kökenli Yahudi var. Bunlar Türkiye'ye karşı büyük minnet ve sempati beslerler. Türk Yahudilerinin yoğun olduğu Bat-Yam şehrinde her tarafta Türk bayrağı dalgalanır. Türkiye’nin bunları kaybetmemesi lazım. Türk Yahudileri olayları takip ederler ama endişelenseler de fazla konuşmazlar. Gazete haberlerinin altına yazılan nefret dolu yorumları okuyunca endişelenmemeleri elde değil. Özellikle internette ve bir çok ankette artan anti-israil ve anti-semitik duyguları görmek mümkün. Leyla Navarro'nun geçen yıl bir gazetede yayınlanan yazısı bir çığlığın kısmen dışa vurumu idi. Türkiye Yahudilerini baskı altında bırakan başka bir şey ise, kendilerinin Türk vatandaşı Yahudiler olarak degil de İsrail vatandaşı olarak algılanmaları. Ancak içlerinde farklı görüşte olanlar olduğunu bilsem de, dışarıdan bakınca Türk Yahudilerinde bu çeşitlilik görünmüyor. İsrail'e gidildiğinde ilk fark edilen şey başta seküler-dindar ayrımı olmak üzere her konudaki inanılmaz çeşitlilik ve fikir ayrılıkları. Türk Yahudileri proaktif davranıp Türkiye ve İsrail’de yanlış gördükleri politikalarını önceden çok sesli olarak eleştirseler, tarihin ve siyasetin ağırlığından bir nebze kurtulacaklar sanırım.

    ReplyDelete
  5. - Türkiye-İsrail ilişkileri Türkiye Yahudileri tarafından nasıl değerlendiriliyor?

    - Günümüzde Türkiye'de 20 bin küsur Yahudi kaldı. Ama Israilde ve dünyanın çeşitli yerlerinde 100-150 bin civarında Türkiye kökenli Yahudi var. Bunlar Türkiye'ye karşı büyük minnet ve sempati beslerler. Türk Yahudilerinin yoğun olduğu Bat-Yam şehrinde her tarafta Türk bayrağı dalgalanır. Türkiye’nin bunları kaybetmemesi lazım. Türk Yahudileri olayları takip ederler ama endişelenseler de fazla konuşmazlar. Gazete haberlerinin altına yazılan nefret dolu yorumları okuyunca endişelenmemeleri elde değil. Özellikle internette ve bir çok ankette artan anti-israil ve anti-semitik duyguları görmek mümkün. Leyla Navarro'nun geçen yıl bir gazetede yayınlanan yazısı bir çığlığın kısmen dışa vurumu idi. Türkiye Yahudilerini baskı altında bırakan başka bir şey ise, kendilerinin Türk vatandaşı Yahudiler olarak degil de İsrail vatandaşı olarak algılanmaları. Ancak içlerinde farklı görüşte olanlar olduğunu bilsem de, dışarıdan bakınca Türk Yahudilerinde bu çeşitlilik görünmüyor. İsrail'e gidildiğinde ilk fark edilen şey başta seküler-dindar ayrımı olmak üzere her konudaki inanılmaz çeşitlilik ve fikir ayrılıkları. Türk Yahudileri proaktif davranıp Türkiye ve İsrail’de yanlış gördükleri politikalarını önceden çok sesli olarak eleştirseler, tarihin ve siyasetin ağırlığından bir nebze kurtulacaklar sanırım.

    - ABD'de İsrail'e yönelik koşulsuz destek devam ediyor mu ve bu desteğin kültürel ve politik nedenleri nedir?

    - Aslında bu destek her zaman koşulsuz değil. İsrail'e her yıl verilen 4-5 milyarlık bir yardım var. Ama Mısır'a da var. 1990'ların başında Bush yönetimi bu parayı koz olarak kullanarak İsrail ile Arafat barış masasına oturtmuştu. Her Amerikan başkanı İsrail-Filistin sorununu çözmeye söz verir. Ama şimdiye kadar başaran olmadı. Amerikadaki Yahudi lobisi genelde İsrail'in fazla taviz vermesini istemez. Genel kural olarak zaten, diyasporada yaşayanlar, biraz da tuzları kuru olduğundan, daha keskin inançlı oluyorlar. Türkiye ile ilgili krizde ise bir yandan Türkiye'ye anti-Semitizm yükseliyor diye mektupla uyarıda bulunurlarken, diğer yandan İsrail'in diplomaside dikkat etmesini istiyorlar. Washingtondaki güçlü Hristiyan Evangelist lobi İsrail’e desteğin her zaman bir garantisi olsa da, Başkan Obama’dan sonra “biz bu işten yorulduk, kendileri halletsinler” diyenler de çıkmaya başladı. Ancak Sonuçta Amerikan dış politikasını belirleyen şey ilkeler değil değil pragmatizmdir. Bölgede istikrar görmek istiyorlar ve bu konuda onlara yardım edebilecek ülke İsrail değil Türkiye. İsrail-Türkiye ilişkilerinin bozulma ihtimalinde Amerika’nın Türkiye lehine devreye girmesi olasıdır. Washington’da bu hafta yapılacak olan nükler silahların kontrolu ve azaltılması konulu zirveye Başbakan Netenyahu son anda katılmaktan vazgeçti. Çünkü Türkiye ve Mısır önderliğinde Arap ülkeleri İsrail’in nükleer silahlarının kontrol edilmesinini isteyeceğini öğrendiler. İsrail Soğuk Savaş dönemi şartlarında Amerikanın yardımı ile nükleer silaha sahip olsa da bu konuda şimdiye kadar hiç konuşmadı. Mısır ve Türkiye’nin bu insiyatifinde Amerikan’nın ne kadar rolü var bunu düşünmek lazım. Önümüzdeki dönemlerde Türkiye-İsrail ilişkilerinin önemli konularından birisi bu olur sanırım.

    ReplyDelete
  6. Peki İsrail-Filistin sorunun geleceği ne olacak?

    - En zor soru bu. Karamsarım. Kimse ne olacağını bilmiyor. Bence barış hayal ama şiddet azaltılabilir. Barış çabalarının bedeli büyük oluyor. Ödün verdikleri gerekçesi ile Enver Sedat ve İzak Rabin suikasta kurban gitti mesela. Haritaya bakınca iki-devlet modelinin ne kadar çözümsüz olduğu görülür. Bence bütün sorunlarına rağmen tek-devlet çözümüne doğru gidecek eninde sonunda bu sorun. İki tarafta Kudüsten vazgeçmez; sınırlar problemli; İsrail kısmında yaşayan 2 milyona yakın Filistinli var, Filistin kısmında irili ufaklı 200’den fazla Yahudi yerleşim yeri var; ekonomik ve askeri dengesizlik çok büyük; Arap ülkelerinde kamplarda yaşayan milyonlarca Filistinli var; ne olursa olsun İsrail’i ortadan kaldıracağım diyen islamcı örgütler var; ama yine iki tarafta da ne olursa olsun bitsin bu savaş ve şiddet artık normal bir hayat sürmek istiyoruz diyen kitleler var, vs vs. Bunca savaştan ve şiddetten sonra iki halk ta kendi tarihlerinin ve kararlarının esiri olmuş durumda artık. Her ikisi de farklı ölçeklerde her gün şiddete maruz, ve şiddet şiddeti doğuruyor. Bir de bazen açık açık bazen örtük kutsal kitapların dili ve mantığı ile hareket edenler var. Yani "seçilmiş ırk" karşısında "lanetli ırk". Bu söylemi değiştirmeden ve uluslararası siyasetin meşru dilini kullanmadan İslam ve Yahudi dünyası arasında sağlıklı bir barış süreci mümkün değil. 1947’den bu yana deneniyor olmuyor. Dünyadaki genel gelişmeler ne İsrail’in ne de Filistin’in lehine işliyor şu an. Her iki tarafın başka politikalar üretmesi gerekiyor sanırım bu çıkmaz soktaktan kurtulması için. Çünkü İsrail-Filistin ilişkisi düzelmeden ne bölgeye barış gelmesi mümkün ne de İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin düzelmesi.

    ReplyDelete